29 Kasım 2014 Cumartesi

Birini 40 Yıl Sırtında Taşırsın 1 Kere İndirirsin, Senden Kötüsü Yoktur!


Şu dünya üzerinde patronuyla çatışmayan var mıdır?
Hele ki söz konusu eski patron ise durumları siz düşünün.

Sivil hayata geçtikten sonra aslında hayata karşı ne kadar dayanıklı olduğumu, hayatta kalmak için nasıl da mücadele edebileceğimi daha iyi anladığımı söylesem yalan olmaz aslında. Survivor'a katılsam Turabi'ye tur bindirecek kadar kuvvetli olduğumu anladım. Allah kimseyi iş yerinde stresle sınamasın.

Stressiz iş mi var derseniz, bittabi yok ahali ama mevcut işime bakınca ulan yaşıyormuşum diyorum. Öncesinde yaşadığım stres, belki de acemilik dönemimdi. Sivil hayata uyum sağlamayı bir kenara bıraktım emir komutasız ilk senelerimin bu kadar zor olması...düşünüyorum da dayanılmazdı.
Zaten haftanın 6 günü çalışıyordum, bir de üstüne sabah başlayan mesainin aralıksız gecenin berbat saatlerinde bitmesi. Vay be! İnsan olan dayanamaz, ciddi söylüyorum. Çalışma şartları o kadar ağırdı ki kendimi bir işçiden kat be kat daha işçi hissediyordum.

Tekstilde çalışmanın zor olduğunu söyleyen bir çok insana, bir tekstil işçisinden daha zor şartlarda çalıştığımı anlatınca önce bana gülüyor, sonra beni ciddi ciddi dinleyince hak veriyorlardı. Kötü yıllar zor geçermiş hesabı, ben İstanbul'daki kocaman 4 senemin nasıl geçtiğini, köleler gibi çalıştığım için pek de anlamadım.

Bu sene ilk kez nefes aldığımı hissettim.

Cidden hafta sonu evde olmanın, akşamları eve erken gelmenin ve yazın doyasıya tatilin olacağını düşünme duygusu bile inanılmaz. Birisi bana bundan 4 sene evvel eve erken gitmenin ne kadar kıymetli olduğunu anlatsa he anan derdim ama iş değişikliğinden sonra, insana verilen en büyük nimetin eve erken gelmek ve götü yaymak olduğunu anladım.

İş yerindeki stres, yeni adıyla mobbing çokça yaşadığım bir durumdu. Gerek kişisel gerekse profesyonel açıdan ha bire - anlamsızca ve kaltakça - eleştirilmek, o kadar fenaydı ki şimdi bakınca neden hayır demedim diye düşünüyorum. Ama o vakitler iş konusunda bocaladığımı hatırlıyorum. İn

Velhasıl kelam, bu sene her şey daha iyi daha güzel ama ama işte.
Hani demişler ya, ama'dan öncesinin pek de kıymeti yok diye. Eski patronun yaşattığı sıkıntılar hala sürmekte, mesela alacaklı olmak. Son zamanlarda ödenmeyen maaşlar, yemek paraları. Biriktikçe birikti, aylar geçti, ödenmesi gerekilen son gün de geçti.

Artık bugün en kibar halimle eski patronu aradım, tabi ki açmadı. Açmasını da beklemiyordum, itiraf edeyim. Whatsapp'ten en kibar, en hanım halimle yazdım. Tabi ki poker face! 

Tık yok.

Birini sırtında 40 yıl taşırsın, bir kere of dersin senden kötüsü yoktur ya, o hesap.
Şimdi gidip adamın gırtlağına yapışıp ağız dolusu küfretmek var da o zaman haklıyken haksız olmak da var. Babam her daim devlete sırtını daya derdi boşuna demediğini şu süreç zarfında daha iyi anladım. Babam da mantıklı şeyler söylermiş, bağırsam çağırsam ortalığı karıştırsam neye yarar?

Mahkemeye versem, versem ne olacak? Aylar yıllar sürecek ve sonucunda ellerim bomboş şeklinde sik gibi kalmak var. Bilemedim.

Zaten bu düzeni, ezene ağa paşayı anlamadım, anlayamadım.
Hakkımın azına eyvallah dediğim yettiği için belki de artık sabrım kalmadı. Bir kere de kazık yemeden hakkıyla iş yapmak istiyorum ama...

Ama işte. Şimdi ne yapsam ne yapmalıyım ya da?

Bana bu zamana kadar manevi açıdan baskı yapmasına dayandım, dayanabildiğim kadar da mevzu hakkımı daha da yemeye tahammülüm kalmadı. Mayıs'tan bu yana inisiyatif dedim, vefa dedim ama cidden kuruş değeri olmayana bu ne değer? Artık insanların milleti sikmesine tahammülüm kalmadı, yaptıklarına da alayına da...

Yazacak çizecek çok şey var ama önce Mr.Kodaman'dan cevap gelmesi gerek. Şimdi ana avrat saydırmanın pek de lüzumu yok ama ola ki hakkımı vermedi, işte o zaman ne yapmak gerek?
Artık Türkiye'de sağlık, eğitim, adalet, her sistemin çöktüğünü, parası olanın alayına gittiğini fark etmek...Yazıklar olsun yazık edenin canı çıksın.

Neyse, sakin Üsturupsuz sakin.
Hadi dinleyelim, mücadele veren herkese gelsin.

Gloria Gaynor

23 Kasım 2014 Pazar

Sevişmeye Mecali Kalmayanlar


Yaklaşık 23 gündür hastayım.

Önce soğuk algınlığı, derken bronşit, derken zatürre oldum. Bu üçlemeyi siksen bir araya getiremezken ben bir çırpıda hiç gocunmadan, hiç zorlanmadan yaptım, başardım. Yemediğim iğne, içmediğim ilaç, hap kalmadı. Fitil gibi 1000 mg'lık antibiyotikleri diğer haplarla 3'lü 4'lü attım da hala kendime gelemedim.

Nazardandır nazardan...

Anneme sorsam fena nazar değiyormuş bana. Ula neyime değecek diye kendimi küçümseyecek oldum da o koca haplardan daha tatsız laf yedim annemden. Efenim ne söyleyeyim, nazar etme, soğukta donla gez senin de olsun. Ha buradan donla açıkta gezdiğimi sanmayın hacular, sadece bir benzetme. Her neyse.

Nazar da olsa olmasa da gitsin artık hastalık benden. Gözü olanın gözü çıksın diyeceğim, az gelecek. Gözü kalanın gözü götüme beş parmağı da bokuma. 

Valla bıktım bıktım, millet her akşam alemlerde gez toz kop modunda, ben bir akşam dışarı çıkmadan ev-iş mode:on şeklinde maşallah her hastalık bende. Şöyle en usturuplusundan bir masaja mı gitsem, her gün otlarla dolu jakuzilerde mi dursam da rahatlasam. Öksür öksür kus kus balgam çıkara çıkara canım çıktı. Millet götünü göbeğini açarken hiç mi korkmuyor amk!

Artık neye isyan edeceğimi şaşırdım. Ota boka sarsam ne olacak, baştan aşağı sövsem ne olacak, her yanı boka batmış durumda. Hayatın amına da koysam alayına en afillisinden küfür de etsem az kalacak. 


Geçenlerde bizim beyle oturduk yemek yiyoruz, gelen gidene, arabalara falan bakıyoruz. Aynı ayna aynı şeyi düşünüyoruz ya artık, bir anda baktık birbirimize yine. Bunlar bu parayı nerden kazanıyor dedik, ulan daha milletin hiç mi derdi yok amk? Tamam gözümüz yok, maşallah Allah çok daha versin de bu haksızlık değil mi lan! Ben daha götümü doğrultamazken, millet altında araba, üstüne göt kadar etek, kıçı donsuz geziyor ve gram hastalık yok. Maşallah maşallah!

Ay yok valla bizden geçmiş hacı. Eskidenmiş öyle akşamları gezmeler, gezip tozmalar. Bittabi yaş 30'a gelince, artık İstanbul'un bok hızına yetişemez oldum. Zaten en büyük hayalim şöyle sakin bir...
Yok lan yok yalan söylüyorum, hız da İstanbul işte. Gören de görmeyen de hayran-mış.Ha siktir.

15 Kasım 2014 Cumartesi

Online Alışveriş Yapanlar İçin Benden Bir Kıyak


Bu bir reklam yazısı değil, beğeni yazısıdır.

İnternetten alışveriş yapanlar için harika bir site buldum. Daha doğrusu, bir arkadaşım bana bu siteyi önerdi. Siteyi kuran kişilerle ya da dahasıyla uzaktan yakından pek de alakam yok, bunu en başta belirtirmem gerekiyor sanırım. Bazı şahıslar, bazı zat-i muhteremler benim Bumerang üyeliğime fena kafayı takmış durumda olduğu için belirtmek istedim.

Bahsettiğim site: Avantajix.

Linke tıkladığınızda siz de göreceksiniz ki pek iddialı sloganları var,

"Alışveriş yapınca para veren site"
"Avantajix'ten tıklayıp alışveriş yapın: Size para ödeyelim"

Öncelikle üye olmanız gerekmektedir. Sonrasında, bu site üzerinden hangi siteye ulaşmalısınız.

Örneğin, ben n11.com ve markafoni.com'da sıkça alışveriş yapan biriyim. Avantajix üzerinden bu sitelere giriş yaptığımda yapmış olduğum alışverişin belli bir yüzdesini geri iade olarak alıyorum. Bildiğim kadarıyla n11.com için %1,5, markafoni.com için ise %11 gibi bir geri ödeme, iade söz konusu.

Ve sayısız siteye bu site üzerinden ulaşmanız mümkün. Bu sitelerden en popüler olanları;

gittigidiyor, boyner, hepsiburada, teknosa,avansas

Bazılarının iade ücretleri %15'e kadar çıkabiliyor.

Denedim, oluyor mu olmuyor mu diye, oluyor.
İadeler çatır çatır geliyor.

Bu da size hafta sonu için benden bir kıyak olsun hacılar.

Öpenzi

9 Kasım 2014 Pazar

İndirimden Alışveriş Yapan Kaç Kişi Kaldık?

Okumadan önce tıklayınız.

Hunger Games'in Yeni Oyuncuları

Son bir kaç senedir giderek artan moda ikoncanlarına giderek yenilerinin eklenmesi beni şaşırtmıyor aslında. Ben gençken, vakti zamanında moda deyince akla gelen bir kaç isim vardı, Eda Taşpınar, Derin Mermerci, Süreyya Yalçın bu isimlerden bir kaçıydı. Bu zat-ı muhteremler, ünlü ve sosyetik ailelerin çocukları. Doğdukları gün hayat onlara altın tepside bütün imkanlarıyla sunulduğu için, bu hatunların modayı takip etmeleri, bir çok defileye, ismini bile bilmediğim markaların lansmanlarına gitmesi gayet normaldi.

Derken, koşullar nasıl değiştiyse, evde, okulda, işte, hastanede, cenazede ve bir çok yerde bu hatunlara benzer sıfatlar çoğalmaya başladı. Moda ikonları bir anda Esra&Ceyda Kardeşlerle farklı boyutlara taşındı, modayı da takip ederim, oramı da buramı da açarım kavramına döndü.

Sonrasında, eski mankenler, iş adamlarıyla ya da sporcularla evlenip bir anda moda gurusu olmaya başladı. Yaptıkları modern-çağdaş-zamazingo sporlarla videolar çektiler, kendilerine kendi adlarıyla markalar yaratıp butikler açıp, anlamsız çizimleri eski parayla milyarlara sattılar.

İnsanoğlu işte, özene özene her şeye, herkese giderek modernleşeyim derken yozlaşmaya başladı.

Her eski manken, bir anda moda üstüne "inanılmaz" deneyimlerini paylaşan kitaplar yazdı, basın toplantılarında anılarını ve dahasını anlattı.

Bunları da sessizce sakince izledi halkım.

İzledikçe, okudukça feyz aldı ve bunları uygulamaya başladı.
Anasının evinde diz izi yapmış eşofmanı giyen yurdum insanı, televizyonda, gazetelerde gördüğü kalbur üstü topluma ayak uydurmak için akın akın butiklere, sosyete pazarlarına gitmeye başladı. Zıt renkleri, olmadık kıyafetleri, ölsem giymem dediği kumaş parçalarını moda diye üstüne geçirmeye başladı. Özene özene, sokaklarda, barlarda, pastanelerde gerine gerine moda diye gezdikçe gezdi.

Son zamanlarda fenomen olan program Bu Tarz Benim de bu moda gurusu(!) yurdum evlatlarının nasıl da bir anda moda ikonu olduğunun kanıtıdır.

Bir kaç gündür evde olduğum için ve geceleri uyku bana uğramadığı için, tekrarı milyon kez yayınlanan bu programı önce sıkıntıdan sonra meraktan izlemeye başladım. Merağım yanlış anlaşılmasın, modayla pek alakam olduğundan değil, bu insanlarla nasıl da aynı şehirde yaşadığımla alakalıydı.

Konuştukları dil, giydikleri kıyafet beni anlatan, bana yakın olmamakla birlikte, etrafımda bu tip insanların bulunmaması beni pek şaşırttı. Acaba bu insanlar hangi sokakta yürüyüp hangi marketten alışveriş yapar? Acaba anneleriyle hiç erişte kesmişler midir?

Anası babası yurt dışında yüksek eğitim-öğretim görmüş, sabah kahvesini Milano'da bir kafede, akşamına da  Paris'e uçan insanlar mıydı acaba bu ablalar kardeşler? Pazara gidip 2 kg elma tart abi demişler midir acaba?

Bir kaç gün üst üste bu programı izledikten sonra, kendi kıyafetlerime baktım. İndirimden 9aldığım kıyafetlerime baktım. Ve pek de gurur duydum!

Giydiklerini giymeyeceğim hiç bir zaman, kullandıkları terimler bana hep yabancı kalacak mesela. Giymek için giymeyeceğim belki de. Bana yakışan moda olacak, modayı sırf moda diye takip etmeyeceğim. Bunları ben yapmayacağım da, 94'lü bir kardeş çıkıp da yok kumaşı böyle, yok saçı yok makyajı diye konuşunca da pek şaşıracağım.

Zaten 90'dan sonrasının bir anda açılıp saçılmasına hatta dahasına hala alışamam yetmez gibi, full makyaj bol boya ile dolaşmalarını da sanırım hep küçümseyeceğim.

"Bu Tarz Benim" yarışmasından bahsettim diye, bu tür yarışmalara karşı olduğumu falan filan anlamayın, hatta bazı bazı seviyorum ama yurdum kızının bir anda "Ayol beni hadi eğlendir, moralim bozuk bugün" denildiğinde göbek atmasını anlamıyorum, sevmiyorum. Gerçi yurdum insanı, kocasını karısını da televizyondan buluyor ve dahasını da yapıyor ama moda ikonu olduğunu iddia eden insanların bir anda göbek atması ve dahası, cidden komik.

Cidden merak ediyorum acaba bu ablalar kardeşler evlerinde eski tişörtlerini çamaşır suyu lekeli eşofmanlarıyla kombin edip giyiyorlar mı yoksa evlerinde bile proporsiyonlarına dikkat mi ediyorlar?

7 Kasım 2014 Cuma

Keep Calm And Fuck The Bitches


Geçenlerde sohbet ediyorum bir grup arkadaşla, arkadaş dediğime bakmayın en yaşlısı 22 yaşında.
Şahsım 29'una girecek bir bünye olarak, orta yaş modundayım.

Sohbet ediyoruz, daldan dala işte muhabbet. Önce siyaset, sonra dersler, sonra futbol, derken konu anlamsızca dizilere geldi. Benden izleyebilecekleri yabancı dizi önermemi istediler, çok dizi izleyen birisi olarak dünyada en sinir olduğum eylemlerden birisidir dizi önermem, bu da dip not olsun.

Konu yabancı dizilerden, ah ah eskilere gitti. Kara Şimşek izlemesini önerdim, yenilerde pek iş yok, hepsi birbirinin aynısı diye çıkıştım, karşımdaki arkadaş böööle kala kaldı, meğersem kendisi bu diziyi hiç duymamış; sonra gaza geldim saymaya başladım; Hayalet Avcıları, Bizim Ev, Cosby Ailesi, A Takımı, Lassie dedim bana bön bön baktı. Sadece Dallas dizisini "Aaa evet evet hatırlıyorum" diye kırıttı ablam.

Bir an acaba uzaydan mı geldim diye düşündüm, yoksa ben ablama  C++, .net kodlarını mı  anlatıyorum. Şaka yapıyor sandım, üsteledim ama böyle "Ne yani bilemez miyim aa ne bu ya?" diye çemkirince gerçek olduğunu anladım. Cidden anladım ve şok oldum. Sonrasında ise, "Ay ben daha 19 yaşındayım, normal değil mi yaheah". Orda bir yaş kompleksi yaptım ve cahallığını yüzüne vurmadan sordum, peki ya Bizimkiler? Yazlıkçılar, Kaygısızlar...Tık yok.

Hiç birini bilmiyordu, sonra genele yöneldim, sordum, grupta 15 kişi varsa, yarısına yakın bunların hiç biri bu dizileri bilmiyordu.

N'oluyoz lan! Bu nasıl bir yozlaşma!

Bir anda içimdeki lafıgediğinekoyarım canavarı çıktı, ben de 50'lerde,60'larda yaşamadım hatta yukarıdaki diziler çekildiğinde ben doğmamıştım ama her birisini biliyordum.  Buna genel kültür deniliyor biliyor musun? diye çıkışacaktım ama sustum.

Önceden daha bir laf cambazı, daha bir ağzına sıçardım, ama cidden olgunlaştım(!).

Olay bilmek, bilmemek değil de abi bu gençler nereye gidiyor!
Zamanında, ben de ergenken pek ergenken, annem, teyzem, komşu teyze bile ah gençler deyince pek gocunurdum, ne var'dı la! Ama şimdi bakınca, pek anlıyorum. Giderek yozlaşan bir gençlik var.


Siyaseti instagram için yapan,
Eyleme instagram için yapan,
Yabancı müziği ortam yapmak için dinleyen,
Makyajı ortam yapmak, kendini pazarlamak için yapan,
Sporu kız düşürmek için yapan,
ve büyümeyi sırf aileden kaçmak için isteyen...

Bunu her gün daha iyi anlıyorum, 13-17 yaş grubundaki bütün kızlar basketçi sevgili, çekimlere katılıp manken olma derdinde, erkekler ise malum hormonlarının peşinde. Belki de eskiden yeniye değişmeyen tek gerçek, erkeklerin hormonları. Gelişime açık olmayan tek şey.

Gençler ne yazık ki okumaktan bi'haber, ama nerede bir marka, nerede bir ortam hepsi a-ki-yooo!

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Geleceğe dair hayallerini sorduğumda listenin ilk  3'ü:

- Pahalı bir araba
- Ortama müsait bir iş
- Zengin bir koca / güzel bir karı

Ötesi yok.

Gören de her birinin anasını Louis Vuitton çanta alırken doğurmuş sanacak. Alayı marka derdinde, zenginlik ve kısa yoldan köşeyi dönme derdinde.

Şimd sorabilirsiniz, ne alaka dizilerden nereye geldin diye, neticede nere kültür nere hayat!


Bilmiyorum, çok fena dalasım var yeni nesile. Özellikle 98-2000 tayfasını böyle fena halde sallayıp kendine gel diyesim var da la havle.

Dipnot: Bu aralar pek fuck fuck fuck bitches.

Parklarda Hayvanları Gezdirmek Yasak AMA Sevişmek Serbest!


İnsanoğlunun hayvanlardan korkmasını anlıyorum da, hayvanlardan nefret etmesini anlayamıyorum!

İnsan dediğimiz şey aklı baliğ olan, yaratılmış en yüce varlıkken, insancık da ego ve arzulara yenilen en aciz varlıktır. Kendinden ötesini düşünmeyen, kendinden ezik gördüğünde daha da ezmeye çalışan kişidir insancık!

Hayvanlardan korkan insanları gerçekten anlıyorum, - ya da insan-amcıkları- ama hayvanlara karşı nefret besleyen, onların varlığını reddedenden ya da onların yaşam alanını daraltandan bir bok anlamıyorum.

Tabi artık ötesini hiiiiç düşünmek, dillendirmek istemiyorum! O zaman dinimi reddedebilirim!

Yaşadığım semt, mahalle, İstanbul'un en güzide mahallelerinden birisi. Betonlaşmaya karşı olan, Cumhuriyetçi, Atatürkçü bir semt. Belediye olarak da oldukça kaliteli işlere imza atan bir belediye, şanslıyız bu konuda. Ya da şanslıydık. Ne yazık ki son zamanlarda anlamsızca uyarı levhalarıyla dolup taştı sokaklar, minnacık parklar.

Sokaklardakini anlıyorum, anlayış gösterebilirim, nerde çokluk  orda bokluk da, parktakileri anlamam. Anlayamam. Bokluğu yapan kişi insanken, hayvandan hırs çıkarmayı hiç anlayamam.

Geçenlerde işe giderken, sabahın 7.30'undan bahsediyorum, apartmanlar arasındaki göt kadar park-çığa belediye görevlilerinin uyarı levhası astığını gördüm. Hayırdır inşallah diyerek, bekledim. levhayı okumak için. Levhada beynime kan sıçratan bir uyarı yazıyordu:

"BU PARK ALANINDA HAYVAN GEZDİRMEK, HAYVANLARIN ÇİMLERDE KOŞTURMAK, HAYVANLAR İLE BU PARKA GİRMEK YASAKTIR."
  
Ağzımı bile açmadan söylene söylene, sesimi duysunlar diye yüksek sesle, yürüdüm geçtim gittim, fotoğrafını çekip twitterdan ilgili belediyeye twit attım, bittabi sikleyen olmadı.

Gün içinde kendime yediremedim, ne demek gezdirmek yasaktır, ula park sadece insan için midir, bunun kanunda bir yasası, tüzükte bir maddesi mi var diye araştırdım. Böyle bir halt da yokmuş. Öğrendim. 

Önce belediyenin sonra büyükşehirin beyaz masasına başvurdum, alaycı ses tonları hariç, bir halt duyamadım. Hatta bir belediye çalışanı (!), yukardan inme bir görevli bana böyle basit şeylerle zamanımı harcamamamı, mantıklı şeyler için onları aramamı, rahatsız etmememi tembihledi.  
Bununla alakalı mail attım, tivit attım, yazdım, çizdim sonuç sıfır.
Madem öyle, bu levha inmeyecek, ben de siklemeyeceğim dedim ve beni  ziyarete gelen oğlumu, köpüşümü orada gezdirdim, sokak köpeklerini oraya götürdüm, mahallenin hayvanseverlerini,  köpek sahiplerini örgütledim oraya götürdüm.

Birkaç kez belediye çalışanlarıyla, temizlik görevlileriyle takıştım hatta, ama umrumda da değil, gözlerine baka baka oğluşumla gezdim. Oh!

Derken, pazartesi günü işe giderken, yine aynı saatte, sabahın en kör saatinde 7.30'da, bir çiftin parkta oturduğunu gördüm. Önce oturduklarını fark ettim, derken, oturmadıklarını başka haltlar yaptığını fark ettim. 

Yazacaklarımı kimse üzerine alınmasın, kesinlikle genelleme yapmam, bilen bilir.
Orosbu çocuğunun biri banka oturmuş böyle yayılarak tek eli şeyinde, başı kapalı oldukça mutaassıp ablamız yapışmış çocuğun dudaklarını öptükçe öpüyor. Önce ne yapıyor be bunlar dedim, sonra şok oldum. Şok olma sebebim, sekse karşı, aşka sevgiye aykırı - ki bu aşk değildir -, sevişmeye karşı olduğum ya da şekilci olduğum için değil; sadece mahalle arasında, insanların çamaşır astıkları balkonlara karşı böyle bu saatte götlük yapmalarıydı.

Parkın bir ucunda yapılan online sekse baktım, bir de diğer uçta minik bir ağacın altında uyuyan sokak köpeği, mahallemizde yıllardır yaşayan Arap'a baktım. Sonra da, parkın ortasındaki direkte asıl duran levhaya baktım.

"BU PARK ALANINDA HAYVAN GEZDİRMEK, HAYVANLARIN ÇİMLERDE KOŞTURMAK, HAYVANLAR İLE BU PARKA GİRMEK YASAKTIR."

O levha götünüze girsin dedim ve daha yüksek sesle, bağıra çağıra yürüdüm. 
Karşıdan sallana sallana bir temizlikçi görevlisi geliyordu, gittim, sakin sakin ;

- O parka astığınız levha, hayvanlar için ya, peki parkta sevişmek serbest mi? Buna dair neden bir levha asmıyorsunuz? Polisi çağıracağım şimdi ve buna göz yuman seni  şikayet edeceğim dedim.

Adam, sevişmek kelimesiyle ne kadar sırıttıysa, polis lafını duyunca, n'oluyor bacım bakışı attı.

Burnumdan soluyarak 155'i aradım ama 155 de pek aldırmadı. Beni azarlayan başka bir memurla da orada tanıştım, merhaba insaniyet!


Salı günü aynı saatte aynı yerden geçerken, levhanın üzerinde graffiti sanatının icra edildiğini gördüm. Öyle mutlu, öyle mutlu oldum ki, hastaneye gittiğimi bile umursamadım.
İnsanlık ölmemiş mi?

Anarşik hareketlere olan yakınlığımdan mı yoksa içime soğuk  serpilmesinden midir bilmem ama pek mutluyum. Halka açık alanlarda sevişmeye izin veren, dini siyasete alet eden, başörtüsü altında her boku yiyen zihniyete karşı, gördükleri her yere graffiti yapan zihniyetin alnından öperim.

6 Kasım 2014 Perşembe

Why So Serious!

Ne zamandır yazmıyorum lagaluga'larıyla kafa şişirmeyeceğim.

Eskiden yoğunluğa rağmen yazardım, bazen de harbi nefes alamaz, eve bile uğrayamaz,yazmak istesem de yazamazdım. Ama artık yazmak istemiyorum. Yazacak pek de bir halt yok hayatımda sanırım. Git gel iş hayatı, zar zor İstanbul şartları, koşuşturma içinde devam eden, ama level atlamayan ilişki durumu.

He, bazı meraklı üstünevazifeolmayanlar anlamsızca ilişkimi soruyor, söyleyeyim de içiniz soğusun, medeni durumu aynı: nişanlı. Düğüne daha çok var, 484796 fırın ekmek ve bir milyar dolardan sonra şanıma yakışan bir düğünle, değil tercihim nikah, evleneceğim işte. Taam mı hacılar, raadladınız mı?

Dip not: raad yazmamın sebebi, Türkçe'yi bilmemem ya da dahası değil, raad olmam.

İnsan işte, illa ki kasacak, saldıracak, olmadık şeylere atlayacak. Abi dünyada zilyon tane sıkıntı var, gelip bana mı bulaşıyorsunuz? Hı, oldu bulaşın.

Ne diyordum? İşte hayatım, pek öyle merak edilesi devam etmiyor. Hala beni düşünen, seven cancinlar olduğu için, rahatlıkla söyleyebilirim, herşey yolunda. İş güç mal mülk karı kız herşey tamam.

Sorunlarım var işte, herkeste olduğu gibi. Bendekiler sağlıkla alakalı da olsa, yuvarlanıyoruz işte.
Başka...Düşünürsek...

Hala pek atarlı, çok giderliyim.

Ne diyordum? Bundan gayri yazar mıyım yazmaz mıyım bilmem. Zaten hali hazırda elimde bir kitap var, çevirisini yaptığım, o kitaba odaklansam az diyorum da bazı bazı ona da hevesim yok hacı. İlkini bir hevesle çevirdim, şimdi hevesim de kalmadı hiç birşeye.

Gerginim belki de.

Ay şimdi burdan da hala evlenemedin de ondandır bu gerginlik diye yorumlar gelirse şaşırmam!
- da dedim fark ettiyseniz, anlamsızca ben hariç herkesin üzerine vazife oldu benim geleceğim, hayatım. Zaten hep öyle olmamış mıdır pek sevgili Üsturupsuzlar.

Ne zaman ailemin yanına gitsem, sordukları ilk soru ee düğün ne zaman? Ananın öldüğü zaman diyesim geliyor da olmuyor. Aldırmıyorum artık da benden gayri herkesin aldırmasına dayanamıyorum. Anasını satttığımın dünyası, gocunacak derdi sen neden bana veriyorsun Ya Rabbim? Milletin gocunacak yarası, ağlayacak derdi sıkıntısı yok heralde, millete sarıyor.

Of neyse, ben gidip bir kahve yapayım kendime.

Sonra yazarım diyorum ama bilmiyorum.
Sizin de pek umrunuzda olur mu, onu da bilmiyorum.

Thanks for your great support; 9GAG

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Girne Amerikan Üniversitesi ile Kıbrıs’ı Kazan, Kıbrıs ve İngiltere’de oku!

Girne Amerikan Üniversitesi, "Kıbrıs’ı Kazan, Kıbrıs ve İngiltere’de Oku" sloganı ile bütünleşen ve yurtdışı kampüsleriyle de öğrencilerine üç farklı kıtada eğitim fırsatı sunan öncü bir üniversite.

Eğitimde mobiliteye verdiği önem ve uluslararasılaşma sürecinin bir göstergesi olarak Girne Amerikan Üniversitesi; İngiltere, ABD ve Hong Kong’dan sonra küresel kampüslerine bir yenisini ekleyerek Türkiye’de İstanbul yerleşkesini hizmete açmıştır. Bu süreçte Girne Amerikan Üniversitesi, öğrencilerine 3 farklı kıtada eğitim imkânı sunmakta ve "Üç Kıta Tek Üniversite" sloganı ile de bir dünya üniversitesi olma noktasında bir hareketlilik içerisinde olduğunu kanıtlamaktadır.


Kazandıkları ÖSYM bursları ile GAÜ’ye yerleşen öğrenciler, Girne Amerikan Üniversitesi’nin yurtdışı yerleşkelerinde aynı burslarla ve ek ücret ödemeden programlarıyla uyumlu dersler yada ELA’da (English Language Academy) İngilizce dil eğitimi alıyor; geri döndüklerinde ise yurtdışında aldıkları dersleri GAÜ programlarındaki ders yükümlülükleri yerine saydırarak eğitimlerine devam edebiliyorlar.

Eğitimde 30 Yıl...

Geçtiğimiz günlerde görkemli bir törenle 30. Onur Yılı’nı kutlayan Girne Amerikan Üniversitesi için bu sene oldukça özel bir yıl. GAÜ, 2014-2015 Akademik Yılında tam 2260 yeni öğrencisine 7 yıl boyunca kesintisiz ÖSYM Bursu verecek.

GAÜ sosyal ağlarda da çok aktif; bu sene tercih dönemi boyunca facebook.com/girneamerican üzerinden tüm kampüsler ve öğrenci hayatı ile ilgili herşeyi paylaşıyorlar ve tüm sorulara resmi sayfa üzerinden cevap veriyorlar. Twitter takipcilerini de unutmamışlar @girneamerican üzerinden en güncel paylaşımları takip edebilirsiniz.


GAÜ, şu anda küresel dünyanın yükselen meslekleri Denizcilik, Havacılık, Sahne Sanatları, Hukuk, İleri Mühendislik Disiplinleri, Güzel Sanatlar, Mimarlık, İç Mimarlık, Uluslararası İşletme, Uluslararası İlişkiler, Psikoloji, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik, Türkçe Hukuk, Çin Dili ve Edebiyatı, Gastronomi ve Mutfak Sanatları, Sınıf Öğretmenliği, Sağlık Yönetimi, Ergoterapi, Enerji Sistemleri Mühendisliği, Ebelik, İnşaat Mühendisliği ve Sivil Havacılık Ulaştırma İşletmeciliği, Pilotaj gibi programları barındıran; 9 Fakülte, 6 Yüksekokul, 2 Enstitü ve  2 Meslek Yüksekokulu’nda olmak üzere , 69 Lisans 21 Önlisans 48 Yükseklisans ve 17 Doktora programı sunmakta.

GAÜ’den saygın dünya üniversiteleri ile akademik işbirliği ve değişim programları fırsatı!

Girne Amerikan Üniversitesi, kampüsleri ve 200’ü aşkın dünya üniversitesiyle sürdürdüğü öğrenci değişim programları kapsamında, öğrencilerine yaşam boyu hatırlayacakları deneyimlerin kapılarını açmakta.


Uluslararası Denklik ve Tanınma

Girne Amerikan Üniversitesi sağladığı eğitimin kalitesini sürekli olarak geliştirmek için akreditasyonlarını ve üyeliklerini yenilemektedir. GAÜ yerel olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordınasyon Kurulu YÖDAK ve Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından tanınmaktadır. Ayrıca dünyanın bir çok saygın denklik kurullarından akredite olan GAÜ’nün bir çok uluslararası üyeliği de bulunmaktadır.


Girne Amerikan Üniversitesi Eduniversal’ın En İyi Üniversiteler sıralamasında yer almaktadır. Avrupa Birliği Yükseköğretim Sistemi içerisinde üniversite eğitimini denetleyen uluslararası eğitim kuruluşu Eduniversal, 153 ülkeden 12 bin yükseklisans programının incelenmesi ve 100 bin öğrenci ile yaptığı “En İyi Yükseklisans Eğitimi Veren Üniversiteler” araştırmasının sonuç raporuna göre GAÜ "En İyi Yükseklisans Eğitimi Veren İlk 100 Üniversite" arasında gösterilmektedir.

GAÜ, YÖK onaylı programlarıyla geleceğin pilotlarını yetiştiriyor


4 yıllık Pilotaj eğitimi alan öğrenciler, GAÜ İstanbul Yerleşkesi Uluslararası Havacılık Akademisi’nde similatör ve uçuş derslerini tamamlayarak Pilot olma hakkını kazanıyorlar. GAÜ’nün, uluslararası standartlarda verdiği eğitimle yetiştirdiği öğrenciler, önümüzdeki 20 yılın en gözde mesleklerinden biri olan havacılık sektöründe kolaylıkla iş bulabilecekler.

Kıbrıs, dünyanın en güzel adalarından biri!

Kıbrıs Dünya’nın en güzel adalarındandır ve iklimi sayesinde bir tatil ülkesinde eğitim alma şansınız var, üniversite kampüsü plajlara çok yakın mesafede bulunmakta ve kampüse çok renkli bir yaşam hakim. GAÜ, adanın en turistik sahil kenti olan Girne’de kendisine özel plaj ve uygulamalı 5 yıldızlı oteli ile öğrencilerine eşi benzeri olmayan bir eğitim fırsatı sunmaktadır.

Peki kampüste hayat mı nasıl? Tanıtım filmleri için youtube.com/girneamerican ve vimeo.com/girneamerican
Bir boomads advertorial içeriğidir.

4 Haziran 2014 Çarşamba

Hürriyet artık ''Sosyal Hürriyet''

Bugün sizlerle Hürriyet Sosyal hayatıma neler kattı onu paylaşmak istiyorum.
Hürriyet yıllardır evimizde olan haberleri, hayatı takip ettiğimiz gazetemiz.
İnternet üzerinden de takip ettiğimiz harika bir siteleri var.
Ancak hayat hızla akıyor.
1 saniye de dünyayı değiştirecek pek çok olay yaşanıyor.
Bazıları çok ilgimi çekse de bazılarını okumak istemeyebiliyorum.
Çocuklar için çıkmış yeni bir ürünü okumak keyif verirken bilgisayar oyunları pek de ilgimi çekmiyor.
İşte Hürriyet Sosyal bu durumda devreye giriyor.
Zaten yıllardır Bumerang üyesiyim. Hürriyet Sosyal üyeliğimde zaten oluşmuş oldu.
Ben okumak istediğim kategori ve kişileri işaretledim.
Artık “daha çok ilgili olduğum konular” “bana özel” sayfamda beni bekliyor.
Şu noktayı belirtmekte fayda var. www.hurriyet.com.tr ye girdiğimde tüm haberleri okuyabiliyorum. Buradan sayfanın üst kısmındaki “bana özel ve bildirimler” menülerini tıklayınca “seçtiğim kategori ve kişilere” ait yazıları görüyorum.
Bu bana zaman kazandırıyor. 2 çocuk bir anne olarak hayatı takip etmek - yenilikleri kaçırmamak önemli.

Genel olarak bakarsak:
  • Hürriyet Sosyal’de üyelik gerektiriyor ki 1 dk sürüyor.
  • Ben internet, sosyal medya, aile, sağlıklı beslenme, çocuk sağlığı, bebek sağlığı gibi 13 kategoriyi seçtim. Sürekli okuduğum bazı yazarları da listeme ekledim.
  • Bu ayarları yapınca Hurriyet.com.tr bana ait bana özel olmuş oluyor.
  • Böylece bir gazete ve haber sitesi aynı ilgi alanına sahip pek çok kişiyi bir araya getirmiş oluyor.
  • Ana sayfada belki göremeyeceğim çok önemli bir bebek sağlığı haberini artık kaçırmayacağım.
  • Takip ettiğim yazarlara daha kolay ulaşıp onlarla fikirlerimi/sorularımı paylaşma imkanım olacak.
  • “Öne Çıkart” butonu önemli bir detay. Başkalarının da görmesi gerektiğine inandığım bir haberi tavsiye edebileceğim.
  • Bana seçme / istediğimi okuma hakkı verdiğinden kullanıcı dostu bir uygulama olduğuna inanıyorum.  Hashtag gibi sosyal ağlardaki pek çok özellik Sosyal Hürriyette bizleri bekliyor.
İçerik: www.sorananne.com

Bir boomads advertorial içeriğidir.

21 Mart 2014 Cuma

KİŞİSEL BİLGİLERİNİZİ KORUMA ALTINA ALIN

LINE’da kullanıcı bilgi ve görüşmeleri 3G, 4G ve Wi-Fi dahil tüm ağlarda şifreleniyor!

Whatsapp’ın Facebook’a satılmasıyla birlikte kişisel bilgilerinin güvenliğinden endişe eden birçok kullanıcı alternatif uygulamalara yönelmeye başladı. Bu uygulamalar arasında öne çıkanlardan birisi de LINE. Uygulamada kullanıcı bilgi ve görüşmeleri 3G, 4G ve Wi-Fi dahil tüm ağlarda şifreleniyor.   LINE’ın iç denetim yönetimi alanında üç uluslararası sertifikaya (SOC2, SOC3 ve SysTrust) sahip olan ilk mobil mesajlaşma uygulaması olması da güvenlik standartlarına verdikleri önemin bir kanıtı niteliğinde.

Telefon Numaranızı Gizli Tutun

LINE’da kendinize özel bir ID belirleyerek telefon numaranızı kimselere vermeden iletişim kurabilirsiniz. Sizi LINE ID’nizi kullanarak ekleyen kişiler telefon numaranızı göremezler. LINE ID’nizi belirlemek için Diğer/Daha Fazlası > Ayarlar > Profil menüsünü kullanabilirsiniz.

Telefon numaranıza sahip kişilerin LINE arkadaşları listesine otomatik olarak eklenmek istemiyorsanız “Başkalarının Eklemesine İzin Ver” seçeneğini kapatabilirsiniz. Böylece sizi sadece LINE ID’nizi paylaştığınız kişiler ekleyebilir.



Tanımadığınız Kişilerin Sizi Rahatsız Etmesine Engel Olun

Anlık mesajlaşma uygulamaları kullananların korkulu rüyalarından birisi de yanlışlıkla alakasız bir mesajlaşma grubuna eklenmektir. LINE’da tanımadığınız kişilerin bulunduğu bir grup sohbetine davet edildiğinizde grupta bulunan kişiler telefon numaranızı göremiyor.

Tanımadığınız bir kişi size mesaj attığında LINE otomatik olarak  “Ekle”, “Engelle” ve “Şikâyet et” seçeneklerini sunuyor. Eğer size mesaj gönderen kişiyi tanımıyorsanız kolayca engelleyebiliyorsunuz.



Telefonunuz Yanınızda Olmasa Da Mesajlarınızı Koruyun

Yazışmalarınızı meraklı gözlerden korumak için LINE’a şifre koyabiliyorsunuz. Diğer/Daha fazlası > Ayarlar > Gizlilik ayarlarından “Şifre Kilidi”ni kullanarak LINE’ın her açılışta şifre sormasını sağlayabiliyorsunuz.



Ayrıca “Sohbet Odası Ayarları”ndan tüm sohbet geçmişinizi ve sohbetler içerisinde paylaştığınız tüm dosyaları tamamen silebiliyorsunuz.

Bir arkadaşınız LINE’dan size mesaj yazdığında bildirimin ekranda mesaj okunacak şekilde belirip belirmemesi ile ilgili ayarlarınızı da istediğiniz gibi düzenleyebiliyorsunuz. Bildirim ayarlarında yer alan “Önizleme göster” seçeneğini kapattığınızda, yeni bir mesaj geldiğinde ekranda gelen mesaj yerine “Bir mesajınız var!” yazısı görünüyor.



Paylaşımlarınızı Gizleyin

LINE’ı rakiplerinden ayıran bir diğer özelliği de ileti, fotoğraf, video, bağlantı gibi paylaşımların yapılabildiği, sosyal medya yapısına sahip Timeline ve Home özellikleri. LINE’daki Timeline ve Home hareketlerinizi yalnızca arkadaşlarınız görebiliyor. Ancak burada da iletilerinizin kimler tarafından görüntülenebileceğini belirleyebiliyorsunuz.

Timeline’ınızda paylaşmak istediğiniz iletinizi hazırlarken alt menünün en sağında bulunan “Kişiler” sembolüne tıklayarak iletinizin gizlilik ayarlarını yapabilirsiniz.



Nerede, Ne Zaman İsterseniz Güvenle Konuşun, Mesajlaşın!

LINE'ı tüm akıllı telefonlarda (iPhone, Android, Windows Phone, Blackberry, Nokia), tabletlerde ve hatta bilgisayarınızda bile kullanabilirsiniz.

Kullandığınız cihaza uygun LINE indirmek için: http://line.me/tr/download
Bir boomads advertorial içeriğidir.
-->

26 Ocak 2014 Pazar

O Ağacın Altından Sevgilerle


Pek gurur duydum, pek mutlu oldum.
Bugün aldım kartımı, pazar pazar üstelik.
Hasdal'dan mektubum geldi mektubuma karşı.
Güzel el yazısıyla güzel dileklerini yazan Sayın Komutanım, Jandarma Kurmay Albay Hüseyin ÖZYURT'a sonsuz teşekkür ederim. Dilerim tez zamanda yapılan haksızlık, yapılan adilik sona erer!
Hürriyetine, ailesine kavuşur!




Siz de bir iki kelam yazmak, destek vermek isterseniz; burayı tıklayın.

Onların başı dik, şerefleri bol yıldızlı!

24 Ocak 2014 Cuma

Yarım Yamalak Yazdım, Sonrasında Devam Ederim

Bu yazı bir iç çekiştir aslında.

Yıllardır anasından babasından ayrı okuyanlar bilir, tek yaşamak öyle de hayal edildiği kadar muhteşem bir eylem değildir; en azından gibi, kalabalık aile seven, üç beş günlük yaşamı ailesiyle geçirmeyi sevenler için. Tamam, yalan değil; ilk vakitler böyle özgürlük ayağına her şey pek farklı gibi görünse de 3-5 hafta içinde aslında tek kalmanın öyle romantik komedi tadında olmadığı ortaya çıkıyor. Bu tat damakta öyle bir tat bırakıyor ki amına koyayım her geçen gün içinden ekşimiş yumurta kokusu çıkıyor.

Ailemin yanından ayrılıp üniversiteye gittiğimde tam 17 yaşındaydım. Daha adam akıllı Ankara'dan Kırıkkale mesafesine bile gidemezken kilometrelerce yolu bir anda tepivermiştim. İlk vakitler anadan ayrılmak pek koymasa da zamanla ortam ayağı götüne kaçınca daha bir zor, daha bir kaçınılmaz oldu da bitti.

Bugün metroyla gelirken eve oturdum,milleti kestim. Kimisinin anası kimisinin babası kimisinin kardeşi yanındaydı. Peki ya ben? Piç kurusu gibi, kimsesiz öksüz yetim gibi 17 senedir şehirden şehire, ülkeden ülkeye elimde bir troller ordan buraya savruldum ya da savrulduğumu hissettim.

Önceleri, iş hayatına girmenin verdiği mutluluk ya da işte üniversiteliyiz yeaah! çok asiyiz ayağı, hep bir paravandı aslında içimdeki kimsesizliğe. Düzeni oturunca, her şey yoluna girer dedim de girmedi. 3 seneyi aşkın zamandır kurulu düzenime misafir gibi 3-5 günlüğüne bana zoraki gelen anne babama mı yansam yoksa neye?

Hayattaki en siktiri boktan şey aşksızlık değil, kimsesizlik.

Daha da yazamayacağım pof...

17 Ocak 2014 Cuma

Gittim, gezdim, yedim, içtim, sıçtım, sevdiğime geri geldim.


Yuh amk!

Ne kadar zaman oldu yazmayalı. Her seferinde ayrı bir bahaneyle taslak oluşturdum, sonra taslakları da sildim. Sonra kapatmaya meyillendim blogumu. Sonra la emek verdin, sevgi verdin, sevdin, herkes seni sevdi, sevmeyen de sövdü dedim. Bıraktım. Ara ara, gizli gizli baktım; yazanları okudum, yazmaya meyillendim, yazmadım.

Nerelerdeydin lan? /  Çok oldu özlettin kendini! / Neredesin Üsturupsuzuuuum! / 
Seni özledik kardeş! / Ses et meraklandım! 

diyen dahası ben taaa uzaklardayken, beni unutmayan, cidden unutmayan;

Doğum günümüüüü kutlayan herkese çok teşekkür ederim, çok sağolun! Her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim!

Nerelerdeydim?

İş güç koşturmaca ağzıma dolandı, gitmiyor  ama cidden pek yoğunum. Ülkeyi kurtaramıyorum belki ama fenalarda çok yoğundum, gerçi hala yoğunum ama daha sakinledim, rahatladım. Aklıma ilk gelen burası olmadığından mütevellit, kendime kalmak istedim az biraz. 

Sokakların gürültüsünden, beynimin gürültüsünden kurtulmak için belki de kendimle kalayım dedim. 

Yurt dışına gittim birazcık, bir dönem. Birkaç aycık. Yurda dönmeyi 48581656 gözle bekledim, çok şükür döndüm; dönmemle beraber yurt dışına kaçmayı,  iş hayatının verdiği siktiri boktan darlığı ve dahasını arkamda bırakmayı istedim, olmadı.

Çok yoruldum be dostlar!

Cidden pek yoruldum, bir hengame içinde burdan şuraya ordan oraya ordan olmadı bir daha buraya savrulmaktan çok yoruldum.

Ailemi özledim belki de, belki nedir amk felaket özledim!

Ayrıca, özelden düğün ne oldu hacı diye soran hemcinslerime de sorayım, düğün henüz olmadı, bir süre daha ben bu kadar çok çalışırsam olmayacak diye düşünüyorum.

Of yazma yetimi kaybetmişim.

Cümleleri ellerim yazıyor ama saçmalıyorum gibi. Bilmiyorum. 

Bu arada ne oldu?

Sigarayı bıraktım, gerçi bu aralar fena içesim var amk, diyet yaptım en ağırından! Gerçi bugün özlediğim, deli gibi özlediğim Arby's 'e saldırdım! Curly Fries'ın dibine vurdum tek başıma sessizce Taksim'in göbeğinde.

Diyetin sebebi de yurt dışının anlamsız yemekleri.Kebabın ağzını öpeyim, ağzıma löp löp löööööööööp atayım! Bol soğanıyla mis mis mis!

Başka ne yaptım?

Saçlarımı uzattım, en seksi afişlerdeki hatunlar kadar götüme kadar.

Başka ne yaptım?

Az sevişip çok kitap okudum. Okumak için çok kitap okudum, kitapları üst üste yığdım; üstüne gittim her gün yenilerini aldım. Saygılarımla.

Başka başka başka...

Ojelerimin sayısını, gömleklerimin modellerini farklılaştırdım.

Anlayacağınız sıradanı daha sıradan kılmaya çalıştım. Yurt dışında kendimi Victoria's cennetine soktum, evime bir ton krem stokladım. Bok gibi para bulunca kozmetiğe girişmeye karar verdim. Kadın milletinin cebindeki son kuruşa kadar kozmetiğe tutkun olduğunu her gün ayrı ayrı anladım. Gerçi erkek milleti de az değil, metroseksüelitenin bokunu çıkaranları da tanıdım, bildim.

Doğum günü demiştim, yaşı dayadım 30'a! Her gün bu sendromla uyanmaya başladım.

Mesela bugün Şişli'den dönerken bir bebekle bakıştık, bebek bakarken bana ne düşünüyordu?( ya da düşünüyor muydu? bilemiyorum) ama ben o an içimdeki anne duygusunu birkez daha rafa kaldırdım, sessizce evladım olmayacak kavramına alışmaya çalıştırdım kendimi.

Bunalıma girdim çıktım anlık.

Derken derken...

Olan bu kadar. 

Gittim, gezdim, yedim, içtim, sıçtım, sevdiğime geri geldim.

Okuyan okumayan herkese selamlar.
Dilerim yeni yıl bana yazma yetimi geri verir!